|
|
|
|
|
|
|
|
|
İslâm ve Demokrasi
Prof. Dr. Metin HEPER
28 Ocak 2005 - 16:30
Bilkent Üniversitesi siyaset bilimi profesörü Metin Heper, konuşmasında devlet, demokrasi, din, milliyetçilik ve ordu olgularını ve aralarındaki girift ilişkiyi irdelemek suretiyle İslâm ve demokrasi açısından bugün Türkiye’de gelinen nokta üzerine bir değerlendirme sundu.
Osmanlı geleneği ile Batı’daki siyasi yapılanma arasındaki farklılığa vurgu yapan Heper, kilise-devlet ayrışması mânasında laiklik kavramının ortaya çıktığı Fransa örneğinden farklı olarak Türkiye’deki uygulamanın daha ziyade sekülerleşme şeklinde tanımlanması gerektiğine dikkat çekti. Buna göre, Fransa’da Ortaçağ’dan itibaren görev ve fonksiyonları açısından kilise ve devlet arasında keskin bir ayırım söz konusu idi ve devleti temsil eden sivillerin giderek kiliseye ait bazı görevleri devralması biçiminde laiklik kavramı ortaya çıktı. Dinle devletin iç içe geçtiği Osmanlı İmparatorluğu’nda ise özellikle Tanzimat’tan itibaren dinin devlet hayatından uzaklaştırılması ve kişisel inanç düzeyinde tutulması anlamında sekülerleşme süreci söz konusu idi. Türkiye Cumhuriyeti’nin de temelinde yatan bu düşünceye göre, dinin gelişmeye engel olmayan ya da rasyonel düşünceye set çekmeyen bir yorumu teşvik edilmeye çalışıldı. Heper’e göre bu, Diyanet İşleri Başkanlığı gibi bir kurumun tesisinin de altında yatan başlıca sebeptir. Ayrıca aslında Osmanlı yönetim biçimi hiçbir zaman teokrasi olmadığı gibi bazı seküler kodların ve örfî hukukun sistemde yerini aldığı bir yapıya sahipti. Yine Heper’in işaret ettiği üzere, Türkiye özellikle diğer müslüman ülkelerle karşılaştırıldığında, bir yandan diyaneti diğer yandan laik eğitimiyle, hem demokratik ve modern hem de müslüman görünümüyle başarılı bir sekülerleşme projesine işaret etmektedir. Heper’e göre, toplum-fert-devlet menfaatleri arasındaki denge ve cumhuriyet-demokrasi-laiklik kavramları veya vurguları üzerinde farklı anlayışlar ve zaman zaman da gerginlikler söz konusu olsa bile bugün gelinen nokta ümit vericidir. Söz konusu gerginlikler de birey düzeyinde yaşanan İslâm’ın pek çok kişi tarafından bunun ötesine taşınmak niyeti olmadığının daha da anlaşılması ile çözülecektir. Nitekim dini kişisel inanç düzeyinde yaşayan ve aynı zamanda kimi çevrelerce Hıristiyan Klüp olarak kabul edilen Avrupa Birliği’ne girmek için mücadele veren muhafazakar-demokrat kimlikli bir siyasî partinin iktidarındaki Türkiye bugün din ile devlet arasında yaşanan bir barış sürecine işaret etmektedir.
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|